Olma Sanatı/Erich Fromm (6)
- HBDivarcı
- 27 Ağu 2021
- 1 dakikada okunur
Güç peşinde koşmak hakikatin, adaletin ve sevginin zarar görmesi demektir; günümüz endüstriyel toplumu bencillik, sahiplenme ve tüketime dayanmaktadır, yoksa söylendiği gibi sevgi ve yaşama saygı ilkeleriyle değil. İçinde yaşadığım toplumun bilinç dışı yanlarını analiz edemediğim sürece kim olduğumu bilemem çünkü hangi yanımın bana ait olmadığını bilemem.
Emeğin zahmeti hastalığın zahmetinden farklıdır.
Ama bütün mükemmel şeyler nadirdir ve bir o kadar da zor bulunur.
Kişi mükemmelik peşinde değilse, varacağı noktayla değil de doğru istikamette yürüme edimiyle ilgileniyorsa, o zaman zorluklar ona yıldırıcı görünmez.
Önemli olan bütün insanların ortak paydalarıdır, ayrıldıkları noktalar değil.
Aslında her insan emsalsiz bir bireydir ve şimdiye kadar doğmuş kimseyle özdeş değildir. (Belki özdeş ikizler hariç)
İnsanın ilgilenmesi gereken ilk ‘şey’ kendi bedenidir.
Yiğitliği satın alabilen kişi, korkak da olsa yiğittir.
Eğer sen insanı insan olarak ve onun dünya ile ilişkisini de insani bir ilişki olarak görürsen, sevgiyi ancak sevgiyle, güveni ancak güvenle vb. değiştirebilirsin.
Kişi ne kadar çok şeye sahip olursa üretici faaliyette bulunmaya o kadar az istek duyar. Sahip olma ve ruhsal tembellik sonunda kısır bir döngü oluşturup birbirini pekiştirir.
İçsel güvenliği büyük ölçüde mülkiyete dayanan kişiler kaçınılmaz olarak muhafazakar olurlar ve devletin güç üstündeki tekelini zayıflatmak isteyen haraketlere şiddetle karşı çıkarlar.
Bir kez daha özetlemek gerekirse; Farkındalık, irade, korkuya ve yeni deneyimlere tahammül, bunların hepsi kişinin başarması gereken dönüşüm için elzemdir. Belli bir noktada içsel güçlerin enerjisi ve yönü, kişinin kimlik duygusunun da değiştiği noktaya evrilir. Sahip olmaya dayalı yaşam tarzında slogan ‘ben neye sahipsem oyum’ iken, dönüşümden sonra slogan ‘ ben ne yapıyorsam oyum’ (yapan kişiye yabancılaşmamış eylem anlamında) veya sadece ‘ ben neysem oyum’ olur.
Opmerkingen